De"miş

Desem nafile, demesem gönlüm razı değil -Fuzuli

Monday, February 11, 2008

Brazil: The Blacker, The Greener/Brezilya: Daha Kara, Daha Yeşil

Brezilya’nın kapsadığı coğrafyanın içerisine 12 tane Türkiye yerleştirebiliyorsunuz. Aşağı yukarı Güney Amerika’nın tamamı Brezilya, öyle açıklayabiliriz.

Bütün Amerika İspanyolca konuşuyor zannedenler, yanılıyorlar, çünkü Brezilya Portekizce’nin ülkesi, ve deepnot dünyanın 5. büyük ülkesi.

Derin ne kadar karaysa, o kadar iyi futbol oynarsın, “the blacker, the better”… Plajda futbol oynanıyor mu, yoksa bu bir şehir efsanesi mi sorusunu Guadaraja plajlarında yerinde test ettim. Doğrudur, plajda futbol oynanıyor ama öyle ortalık küçük Ronaldinho'larla dolu değil. Renkle ilgili böyle bir ayrıma neden gidildiğini anlamak için, sokakta şöyle bir yürümeniz yeterli. Amazonların çeşitliliği, Brezilya’nın sokaklarına da yansımış. Çarşıdan aldım bir tane, Brezilya’ya geldim sayısız… Kapkaralar, şarışınlar, çingeneler, Almanlar, Portekizliler, İspanyollar, Arjantinliler; evet Arjantinliler. Arjantinliler ve Breziyalılar arasında neye dayandığını çözemediğim bir didişme var.

Çözemiyorum çünkü aralarında pek bir fark göremiyorum, aman ofisteki Brezilyalılar duymasın. Bilmeyenler için, 1. derece amirimin ve yegane çalışma arkadaşımın Brezilyalı olduğunu vurgulayayım. İkisin de adı Marco bu arada. Bu Marco Brezilya’da Mehmet gibi birşey herhalde.

Bir de Portekizliler var; bizim Temel fıkralarının benzerini Portekizliler hakkında anlatıyorlar.Sormayın, onu da anlamadım. Köklerini reddetme, kendince bir ulus-bütün oluşturma bilinçaltı olabilir mi? Bilmiyorum, antropolog değilim. Ama kültürel mirası eğreti, ortak bilinci zayıf, tarih kitapları ince olan ülkerin buldukları ilk köke sarılma ihtiyacı içinde olduklarını görerek öğreniyorum son zamanlarda.

Karadeniz yeşil olduğunu zannederdim. Sonra Amazonları gördüm, şiarım şaştı, değer yargılarımı azıcık ötelemek durumunda kaldım. Yani nasıl anlatsam anlatılmaz ama, şöyle bir örnek verelim. Campinas’tan yola çıkıyoruz Sao Paolo’ya. Yaklaşık 150 Km diyelim. Sağım, solum, gözümün gördüğü, uzak, yakın her yer ve herşey yeşil. Brezilya’nın bayrağı gibi. Bayrak derken; bayrağın yeşili, dünyanın en büyük yeşil alanına sahip ülkenin ormanlarını, mavisi mavi göğü, sarısı yerel bir çeşit kanaryayı, uçağın arkasına beze asılmış gibi duran “Ordem e Progresso” yazısı ise düzen ve ilerlemeyi vurguluyor. Kırmızı? Bu bayrakta hiç kırmızı yok. Komşularıyla didişmeyi sevseler de savaşmak akıllarına gelmemiş bugüne kadar.

Carpirinha? O da yeşil. Cachaça adı verilen, şeker kamışından yapılma sakeyi andıran bu sert içkiyi, ince doğranmış lime, kırık buz ve esmer şekerle karıştırdığınız zaman içimine doyulmaz, Mojito tadında ama çok daha sert bir kokteyl elde ediyoruz. Şimdi övünmek gibi olmasın ben iyi içerim. Ama söz konusu Carpirinha ise, iyi içerim diyen çok yiğit şakülü kaymış bir halde Samba yapmaya başlıyor. Brezilya ders 1: Bilmediğin birşeyi içerken haddini bilecekmişsin.

Sokakta samba yapılıyor mu? Evet yapılıyor. Ama bildiğiniz sambayı, ya da sambaya dair sallanan kıçlarla özleştirdiğiniz önyargıları bir kenara bırakın; çünkü samba ikiye ayrılıyor “old school” ve “new school” olmak üzere. New school sambaya televizyonda gördüklerinize benziyor. Old school samba ise bana en çok Leonard Cohen müziğini anımsattı. Biraz da naiv, biraz daha ince, o kadar.

Churrascaria'ya ayrı bir paragraf açmamız gerekiyor. Aslen bir Portekiz geleneği olsa da, bu işi kolonici Portekizliler'den daha iyi kıvıran Brezilyalılar, Churrascaria'yayı tüm dünyaya bir Brezilya geleneği olarak pazarlamayı başarmışlar. Yunanlılar en son Karagöz'le Hacivat'a mı göz dikmişti ne? Tabi yemşeşil ovalarda yetişen leziz damızlık hayvanların da, kısıtlı alanıyla Avrupa'nın sol köşesine sıkışmış Portekiz karşısında ciddi bir avantaj sağladığının altını çizmeliyiz.

Churrasco aslında barbekü demek. Churrascaria'da ölene şişene kadar et yemek üzerine kurulmuş bir rituel. Önünüzde bir tarafı yeşil bir tarafı kırmızı bir kart var. Öldüm deseniz, önünüzdeki kartı kırmızıya çevirmeden garsonlar durmuyor. Dananın her santimetrakesinin özel bir adı var ve ortalama Brezilyalı şıp diye ne neresidir, neresi az yağlıdır, neresi lezizdir söyleyiveriyor. Toplumsal bir ortak paydadan bu noktada bahsedebiliriz. O kadar sahile, plaja rağmen bu adamların bu ülkeyi nasıl böyle bir et cennetine dönüştürdüğünü ben tipik bir Ege çocuğu olarak anlayamasam da; finali Papaya Cream ile yapıyoruz. Hıncal Uluç Türkçesi'yle: Breh, Breh, Breh...

Dünyanın en büyük petrol yataklarından biri çok yakın zamanda Brezilya’da bulundu. Ama en popüler arabalar hala 1000 cc (1 lt) olanlar.

Pasaport kontrolünde resmime bakmadan damgayı basan ilk gümrük memuruna Brezilya’da rastladıysam da, çanta ve bavullar konusanda oldukça hassaslar. Bunun çok basit bir nedeni var. Bizim yapamadığızı yapıp IMF’i ülkelerinden kovmak üzereler. Amazonların yeşilini, George Washington’un yeşilinin üzerine koyuyorlar. İthal mallar üzerinde ciddi vergi var ve yerel imalat destekleniyor. Ülkeye gelen yatırımcılara yerlileştirme takvimleri sunuluyor. Brezilya ders 2: Milliyetçilik kan dökmekle olmuyormuş.

Emirates’in 15 saatlik uçuşunu tesadüfi bir upgrade ile business class yaptığımdan mütevelli altını çizmeden geçemeyeceğim bir kaç detay var. Abi koltuklar komple yatıyor! Önünde 21 inch LCD screen, 600 film, bir o kadar oyun ve müzik var! Noise cancelling kulaklıklar jet motorlarını susturuyor! Ve evet yaptım: “Şampanya ve havyar please”.

Emirates, keep discovering.

mk

2 comments:

Gizem said...

Mehmet, harika gezi yazisi yaziyorsun, o konuda beceriksiz de oldugum icin pek imrendim. bu biiiirr

ikiiii; benzer olanlarin ve yakin olanlarin (mesafe veya kultur) didismesi cok normal degil mi sence de?

bu yazilarini degerlndirmen gerek bu uuuuccccccc

Anonymous said...

canımın içi ben eski kafalıyım yine de kart isterim yaa....öpüyorum sevgili kardeşimi,ve yazı yazmada ki yeteneğinin nereden geldiğini hiç sorgulamıyorum..senem karal

 
Clicky Web Analytics